Subscribe Twitter Facebook

14 Ekim 2012 Pazar

Midnight in Paris / Paris'te Geceyarısı



Woody Allen filmlerini beğenenlerden misiniz? Ozaman mutlaka bu filmi de kaçırmayın.. Geç kalmış bir yorum olacak benimki belki, çünkü 2011 yılına ait bir filmden bahsediyoruz ve özellikle izlemek isteyenler zaten çoktan izlemiştir. Öyleyse benim şu anki kitlem Woody Allen filmleri ile henüz tanışmamış ve ya fazla takip etmeyen kesim olacaktır. 


Owen Wilson'ın oynadığı başroldeki gencimiz şımarık sevgilisi ve onu aratmayan ailesiyle birlikte Paris'e gelmiştir. Yazar olan Gil, 1920'lerin Paris'ine o dönemin sanatına hayrandır ve bir gece yarısı kendini 1920'lerin Paris'inde Firzgerald'ın, Hemingway'in, Picasso'nun ve daha nice dönem sanatçısının arasında bulur. Gündüzleri 2010'u yaşarken geceleri 1920'lere dönmek onun neyi istediğini (belki de hangi kadına aşık olduğunu) sorgulatmaya başlamıştır. 


Her zaman bir film yapsam bu filmin mutlaka sıradan olmayacağını içinde fantastik ögeleri de barındıracağını söylerim. Aşkın 500 günü gibi Paris'te Geceyarısı da masalla gerçeği o kadar güzel harmanlıyor ki bize de hayran hayran izlemek düşüyür. Paris'i bir belgesel gibi izleyebilir, filmin kurgusunun sizi alıp bir hayal dünyasına götürmesine izin verebilirsiniz.. İzleyiniz, izlettiriniz..


Filmden küçük bir diyalog:
G: Ama şu adamlara bak, onlarında altın çağı Rönesans. Onlar Belle Epoque’yi Titian ve Michelangelo ile beraber resim yapmaya tercih ederler. Ve diğer ikisi de muhtemelen hayatın Kubilay Han zamanında daha iyi olduğunu düşünüyorlardı. Şimdi farkına varıyorum, cılız olsa da farkına varıyorum. Gördüğüm rüyadaki kaygımı anlayabiliyorum.
A: Hangi rüya?
G: Geçen gece bir rüya gördüm, daha çok bir kabustu, antibiyotiğim bitmişti, dişçiye gittim ve dişçide hiç novokain kalmamıştı. Anlıyor musun? Bu insanların antibiyotikleri yok.
A: Sen neden bahsediyorsun?
G: Adriana, eğer burada kalırsan bu senin şimdiki zamanın olur ve kısa süre sonra başka bir zamanın hayalini kurmaya başlarsın. O zaman “altın çağ” sanarsın. Yani, sonuçta şimdi ki zaman seni tatmin etmez, çünkü zaten hayatın kendisi tatmin etmez..


ve Dali ancak bu kadar güzel canlandırılabilirdi galiba..

9 Ekim 2012 Salı

Downton Abbey

Krakow'da her akşam bir film izleyelim derken, benden dahice bir fikir çıktı: Neden bir diziye başlamıyoruz? Merve'nin Merlin, benim de Doctor Who hayranı olduğumuz düşünülürse en mantıklı iş bir ingiliz dizisi olacaktı. Ve Merve Downton Abbey'i buldu. Bu diziyi o kadar çok duymuştum ki eski bir dizi zannediyordum, oysaki 2010'da yayınlanmaya başlamış. Biz bir haftadan kısa bir süre içinde birinci sezonu bitirdik. Mary Mathew'un evlenme teklifine ne cevap verecek sorusuyla yatıp Mr. Bates'in gizemi ile kalkar olduk.


Downton Abbey bir dönem dizisi; ilk sezon 1912-1914, 2.sezonu 1916-1919 ve 3.sezonu 1920 yıllarında geçmekte. Downton Malikanesi'nde yaşayan Crawley ailesi ve geniş bir çalışan kadrosunun yaşamları üzerine kurulu.


Dönem 19.yüzyıl sonrası 20.yüzyıl başı gibi ilginç bir dönem olduğundan hem eski kafalı aristokrat anlayışı hem de elektriğin ve telefonun gelişi gibi gelişmelerin 19. yüzyıl kafasındaki ingilizlerde etkisini görebiliyorsunuz. Dizide hem Jane Austen romanlarının hissiyatı hem de Agatha Christie romanlarındaki savaş dönemindeki İngiltere görüntüsü var ki iki dönemin ortalarında kalıyor yaklaşık olarak. Eskiyle yeni arasında kalmış hal İngiliz karakteriyle birleşince oldukça ilginç bir olmuş. Bu diziyi izlerken yanlış zamanda yanlış yerde doğmuşum diyorum; insanların kibarlığı, şıklığı beni benden alıyor..


Downton Abbey 'dünyanın eleştirmenlerce en çok beğenilen televizyon şovu' olarak 2011 yılı Guinness Rekorlar Kitabı'na giren bir dizi. Bunun dışında ödüllere aday olma ve bunları almada da oldukça başarılı. 2011 Emmy Ödülleri'nde aday olduğu 11 dalın 6'sında (En iyi mini dizi, En iyi mini dizi yönetmeni,senaristi, yardımcı aktrisi, kostüm ve sinematografi) ödül almanın yanında 2012 Altın Küre Ödülleri'nde de 'En iyi mini dizi' olarak seçildi.

Benim favori çiftim: Mr. Bates ve Anna


1 Ekim 2012 Pazartesi

Kraliyet Gelinlikleri

Ünlülerin gelinlikleri ile ilgili araştırmalar yaparken karşıma birbirinden asil kraliyet gelinleri çıktı. Ünlüler ile aynı başlık altına bu gelinleri koymak olmazdı, bu nedenle Kraliyet gelinleri ve onların birbirinden sade ve şık gelinliklerini ayrı bir başlık alında topladım..

Danimarka Veliaht Prensi Frederik ve Prenses Mary - 2004

İspanya Veliaht Prensi Felipe ve Prenses Letizia - 2004 

Danimarka Prensi Joachim ve Prenses Marie

Norveç Veliaht Prensi Haakon ve Prenses Mette-Marit  2001

Hollanda Veliaht Prensi Willem-Alexander ve Prenses Maxima

Büyük Britanya Kraliçesi II. Elizabeth ve Kral Philip  1947

Galler Prensi Charles ve Prenses Diana  1981

Monaco Prensi Rainer ve Prenses Grace Kelly

Büyü Britanya Veliaht Prensi ve Cambridge Dükü Prens William ve Cambridge Düşesi Prenses Katherine



'Ünlü Gelinlikler'

Merhabalar sevgili blogger takipçilerim.. Uzun zamandır yazmıyordum ama artık hasret bitti, Hannah geri döndü. Tek bir fakla; artık size 5 ay boyunca Krakow (Polonya)'dan bildireceğim.
Dün gazeteye baktım da o da ne! Anne Hathaway, 2008'den beri beraber olduğu Adam Shulman ile sessiz sedasız evlenmiş. Elbette bir celebriy'e hiç yakıştıramadım bu durumu. İşte düğününden bir kaç poz..



Gelinliği Valentino imiş. Şu sıralar Sefiller filminin çekimlerini bitiren Anne, film dolayısıyla kısacıkk kestirdiği saçları ile evlenmek zorunda kalmış. Hayır 4 yıl beklemişsin bekleseydin ya 4 ay daha.. Bu nedenle Valentino gelinliğin üzerine saç bandını da takmış. Olmuş mu peki.. hiç yoktan iyidir. 
Anne'nin evliliği ve gelinliği diğer ünlüleri de aklıma getirdi acaba onlarınki nasıldı diye,ve sizler için araştırdım buldum..

cathrine zeta jones'un gelinliği çok şık, uzun kuyruk modasının olduğu zamanlardan..

Nicole Kidman- gelinliğinde bir enteresanlıklar var ama hayırlısı, kollu mu kolsuz mu ceketli mi ceketsiz mi anlamak mümkün değil..

Katie Holmes- ne giysen o yapmacık gülümsemenle çirkin olmaya mahkumsun :l

Christina Aguilera- Aman yareppiiimmm diyecek söz bulamıyorum, Seda Sayan'ın Amerika şubesi

Gwen Stefani- aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık durumu, yorumsuz

Dita Von Teese - Alışılmışın dışında bir gelinlik giymek istemiş ve başarmış, fazla söze gerek yok..

Cindy Crawford - Dita Von Teese başarmış ama sen yapamamışsın, bildiğin kombinezon giymişsin..


Victoria Beckham- En güzelini en sona sakladım, heheh hayır yani şaşırdığım durum Victoria mı daha komik David mi... O ne ya sünnet çocuğu gibi heheh, ama Victoria'nın bakışlara bakın aynı insanlara tepeden bakan o bakışlar :V Ama beni asıl kahreden o ayrım ayrım duran perçemler :F




 
Powered by Blogger