Subscribe Twitter Facebook

1 Ekim 2009 Perşembe

revolutionary road

   sinemalaramıza hayallerin peşinde adıyla giren ''revolutionary road'' dan bahsetmek istiyorum bugün.bu filmi ilk izlediğimde hiç beğenmemiştim.saçma bir konu ve durağan bir senaryodan öte değildi benim için.ancak zamanla bu filmi çok sevdim..çünkü onu anladım..evet böyle bir film revolutionary road.ilk izleyişinizde size beğenme garantisi vermiyor ancak zamanla kendi kült filmlerinize bu filmi de katabiliyorsunuz..
    

 50li yılların ameikasında geçen film, alıştığımız amerikan rüyası yerine bize amerikan kabusunu göstermeyi seçmiş.frank ve april birbirlerine aşık olup evlendiklerinde kendilerinin farklı olacaklarını, sıradan amerikan hayatı yaşamayacaklarını düşünüyorlardı.revolutionary road(devrim sokağı) adlı sokağa taşındıklarında banliyö hayatı yaşamak istemediklerini tekar tekrar vurgularlar.ancak zamanla frank rutin bir işi olduğu için sinirleri günden güne bozulan yetişkin bir erkeğe dönüşürken april de istek ve tutkularını bastırmaya çalışan mutsuz bir ev kadını olup çıkar.sonuç ise tıpkı diğerleri gibi onlar da hayallerini kaybetmiş tipik bir amerikan ailesidir. dışardan mutlu gibi gözüken ancak içinde büyük sancılar yaşayan, hayatları içinde boğulmayabaşlayan bir aile olmuşlardır artık.

    
       bu filmde frank ve april'i iki farklı birey olarak gözlemleyip, neyi niçin yaptıklarını anlyabiliyoruz.hatta en acısı filmin sonunda april'in sonucunu bilerek yaptığı şeyi ,kendine göre, başka çaresi kalmadığı için yaptığını görebiliyoruz..
     
    filmin başrol oyuncuları kate winslet ve leonardo dicaprio..titanic den beri ilk defa bir aradalar.yönetmen koltuğunda ise kate winslet'in eşi, american beauty ile tanıdığımız sam mendes var.
   gerçekten farklı bir dram sunuyor revolutionay road..kısacası izleyin izlettirin...



1 yorum:

Adsız dedi ki...

ilk olarak sıkıcı geliyor. asıl anlatılmak ıstenen sonlara dogru netleşiyor. amerikalı bir ev hanımının ruhsal bunalımı diyelim. cok guzel bır fılm

 
Powered by Blogger