
Eminim ki çoğu kişinin filmlerini kaçırmadığı bir yönetmen vardır.benim için bu kişi alejandro gonzalez ınarritu.peki kimdir bu alejendro? ne filmi çekti nasıl çekti de bu hannah'yı sadık bir hayranı yapmayı başardı.

15 ağustos 63 de doğan meksikalı yönetmenin 3 uzun metrajlı, 4 tanede kısa sinema filmi bulunmaktadır.ayrıca sinema filmlerinden önce tv için de filmler ve reklamlar da çekmiştir kendileri.Guillermo Arriaga hem yakın bir dostu hem de 3 uzun metrajlı filminin senaristidir.ınarritu ilk uzun metrajlı filmi olan ameros perros(paramparça aşklar köpekler)u 2000 yılında çekti.bu filmin getirdiği yüksek başarı meksika sınırlarını aşmıştı.ilk gösterimi cannes’da yapıldığında ayakta alkışlanan amores perros, en iyi yabancı film dalında oscara aday olarak gösterilmesinin dışında, çeşitli festivallerden 51 ödülle döndü.3 farklı hikayeden oluşan ve bir biçimde bu hikayelerin yollarını kesiştiren amores perros; kimi film eleştirmenlerine göre milenyumun ilk başyapıtı olarak adlandırılmaktadır.istanbul film festivalinde de gösterilen film büyük beğeni toplamıştı.
konusu:meksika da yaşanan trafik kazası 3 başrol oyuncusunu yani 3 hikayenin ana karakterinin hayatını deiştirmesiyle başlar film.1.hikayedeki yakışıklı mı yakışıklı octavio abisinin karısına aşıktır ve köpeğini karıştırdığı köpek kavgalarından kazandığı parayla abisinin karısıyla kaçmayı düşlemektedir.2.hikayede valeria adındaki manken kızımız başka bir kadının elinden aldığı sevgilisiyle mutlu mesut yaşamaktadır.ancak kazada sakat kalınca artık onun en iyi arkadaşı köpeğidir.3.hikayede ise yıllarca hapis yatmış, kiralık katil olarak çalışan, eski komünist gerilla el chivo vardır.köpekleriyle yaşayan bu adam da insanlara ders vermekten hoşlanır ve yıllar önce bırakıp gittiği kızına kavuşma hasretiyle yanar.
bence bu film güsel bir film.ancaakk 3lemenin dier 2 filmini izleyip hayran kalanlardansanız benim gibi bu filmi çok başarılı bulamayabilirsiniz.tabi şunu da sölemek gerek çoğu kişi de 3lemenin en iyi filminin bu olduğunu düşünür.
2.filmi 2003te tamamladı.21 grams filmini diğer filmlerinden farklı olarak ingilizce çekti.bu filmde sean penn, naomi watts, benicio del toro ile çalışması hollywood'un kapılarının ınarritu'ya açıldığının bir göstergesidir.bu film de 2 dalda oskar adaylığı, çeşitli festivallerden 20 ödül ve 25 adaylık getirmiştir.konusu:yine 3 farklı hikayeyle karşı karşıyayız.hastalığı yüzünden umudunu kalp nakline bağlamış bir profesör, dini inancıyla yaşadığı kötü günleri geride bırakıp ailesiyle yaşamaya başlayan jack ve eşi ve iki kızıyla mutlu bir yaşam süren cristina'nın hayatları bir kazayla birbirinin içine girer.bu filmdeki zaman kavramı diğer filmden farklı işlenmiştir.filmin son sahnesinde profesörün hastanede söylediği sözler harikadır ve filminde bir bakıma özetidir aslında: Kaç kez yaşarız?Kaç kere ölürüz?Tam ölüm anımızda 21 gram kaybederiz diyorlar..hepimiz..Peki 21 grama kaç yaşam sığar?nekadarı kaybolur?nekadar kazanılır?21 gram.. 5 tane demir para eder.yeni doğmuş bi kuş eder.bir parça çikolata..21 gram nekadar eder?..


2006 yılına gelindiğinde 3. film olan babel(babil)'i çekti.babel'in çekimleri 3 farklı kıta ve 4 dilde gerçekleştirildi.yine 3 farklı hikayeyi buluşturan, derinlemesine kişisel ve politik boyutlar arasında sürekli geçişler yapan bir filmdi babel.iñárritu, babel’de, insanoğlunu birbirinden ayıran bariyerlerin/engellerin doğasını, paramparça edici bir gerçekçilikle keşfe çıktı. incil’deki “babil kulesi” kavramından yola çıkarak günümüzdeki yansımalarını sorguladığı filmde, brad pitt, cate blanchett ve gael garcia barnel ile birlikte çalıştı. film cannes film festivalinde iñárritu’ya, en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı ve altın küre’de 7 dalda ödüle aday olarak gösterildi.
konusu; fas'ta turistik geziye çıkan amerikalı evli çiftin başına gelen trajik bir olayın, dünyanın farklı ülkelerindeki dört ailenin yaşamında olaylar zincirini harekete geçirmesidir. koşullar açısından birbirine bağlı olan ama kıtalar, kültür ve dil açısından birbirinden ayrılan karakterlerin her biri, gerçek huzur ve teselliyi sadece aile kavramının sağlayabileceğini keşfetmesiyle son bulur.
bu filmde beni etkileyen onlarca sahne vardı.filmde anlatılan hikayelerin birinde japon sağır ve dilsiz bir kız vardır.bu kız arkadaşlarıyla gittiği gece klubüne girdiğinde içerde ışıklar yanıp söner, insanlar dans eder yani bir disko havası vardır ancak biz hiçbirşey duyamayız.hareketli müzik sesi arada bir çalınır sadece.bu yöntem o kızın o an ne hissettiğini ve davranışlarını anlamamız açısından çok başarılı ve tebrik edilesi bir yöntemdir.
6 yorum:
izlerim.
beğenmezsem başına ekşirim.
şimdiye kadar hangi önerdiğim filmi beenmedin??
valla onu bunu bilmem bugün 'the fall' ı izliycem,beğenmezsem zeynep gibi başına ekşirim ha :D
oooo the fall konusunda hiç bir ekşime gözlenmemiştir bugüne dek :D
babeli izledim..güzel film=)blogunu beğendim zaten=)
Yorum Gönder